Büyüdüğün o ev yıkılırken onunla beraber hangi hayallerinin de yerle bir olduğunu hissediyorum ve kabulleniyorum senin gibi ardımda kalanları ne denli özlediğimi ezilerek güçsüzlüğümde. Sırtüstü yatarken; gökyüzünün berraklığı ve çıplaklığı yığılırken ruhumun üzerine, yorgunluğumla tutuyorum güven dolu elinden sıkıca.

Sen, ruhuma eşit ruhunla -farklı zamanların farklı insanları olsak bile- tanımış olsak birbirimizi pek sevmezdin beni, soğuk bakışlarınla baştan aşağıya süzdüğün bedenim ve alttan alta alay ettiğin zekam ile kabul etmezdin asla bir olduğumuzu.

Oysa biz aynı adamların, aynı kitapların, aynı şarkıların ve hatta aynı saçma hayallerin peşinden el ele koşup, beraber düşerdik denk gelseydik şayet bu yeryüzünde. Belli mi olurdu; belki de halimizin saçmalığına kikirdeyerek kalkıp beraber silkelerdik üstümüzü başımızı bulandığımız toz topraktan.

Biz; seninle ben, bambaşka zamanların ve bambaşka insanların, -hatta- evrenlerin kadınlarıydık. Sen, seninle ben, bizdik sen kabullenmesen bile.

Uykusuz bir gece daha seni düşlediğim yanımda. İnsan sadece tanıdıklarını mı resmeder beyninde? Kalbi yalnızca onlar için mi özlemle yanar ve ağlar gecenin bir yarısı ıssız bir denizin korkutucu karanlığında bir başına yarı sağlam bir sandalda?

Ben, seni özlüyorum. Hiç doğmamış bir kız kardeş gibi yolunu gözlüyorum, belki de selamını dahi esirgeyen o hayırsız eski sevgili gibi içten içe kapımı çalmanı bekliyorum.

Anlıyorum, ”Bir kaç” kadeh içmeden neden kağıdın kalemin başına geçemediğini, kelimelerin mi yoksa kalbinden geçenin mi seni ürküttüğünü. Yüzün gülüşünle aydınlanırken, ruhunun upuzun tırnaklı elleri kalbini nasıl delik deşik ediyor, biliyorum.

Gözlerinin o derin ve keskin bakışlarına baktığımda gördüğüm; kararlılıktan ziyade koltuğun ardına sinmiş minik bir kız çocuğu. Parçalarının eksik olduğunu biliyorum, aramayı çoktan bıraktığını, fazlalıklarını gizlediğini de biliyorum anlaşılamayacak oluşunun korkusuyla telaş içinde.

Teninin parıltısı ve ışıltısı gözlerimi kamaştırırken bir var bir yoksun, küsmüyorum. Başka bir zaman ya da evrende denk geldiğimizi hayal ediyorum ellerin ellerimde, gözlerinde uçsuz bucaksız huzur, kokunda baba ocağı, teninde ana sıcaklığı.

Bittiğinde kalbimizin acıdan dağlanacağını bildiğimiz halde kaçmıyoruz, anılar biriktiriyoruz farklı farklı insanlarla. Yeni yerlere gidiyoruz; bir daha o yerlere yalnız gidemeyeceğimizi, hatta başkasıyla dahi gitmeye utanacağımızı bile bile o yerlerde gülüyoruz, eğleniyoruz ve öpüşüyoruz ve o insanlarla heyecanla.

Anılar biriktiriyoruz, sonrasında nefesimizi kesecek sancılar içinde kalacağımızı içten içe düşünürken bile seviyoruz yeni insanlarımızı, yarın ayrı düşeceğimizi bile bile. Bir sürü fotoğraf, bir sürü iz vücutlarımızda ama en çok ruhumuzda. Sevişiyoruz, başka biri aynı yere aynı tonda dokunursa yanacağımızı bile bile öpüşüyoruz. Seninle ben, ayrı adamların aynı dertlerine derman oluyoruz sessiz sedasız, yüklerini omuzlarımızda taşıyoruz gururla farklı bir zamanda fakat aynı ruhta…

Sen -tanışsaydık şayet- gözlerime baktığında kendini görüp korkar mıydın benden yoksa bana sinirlenir kaçar mıydın bilmiyorum ama pek sevmezdin beni biliyorum ruhumun eşi.