*** Ailesinin muhafazakar geleneklerini, onları üzmeden, onlara çok fazla hissettirmeden reddetmiş, günahtan sakınmayan bir hayata, o hayat kendisini çektiği için rahatça yürüyüp girmiş ama içindeki inancı hiç yitirmemişti. Bir dinsizin hayatını yaşayan gizli bir dindardı. Kendi hayatında ki her çelişkiyi olduğu gibi bunu da büyük bir doğallıkla, aslında olması gereken buymuş gibi kabul etmişti. Allah´la arasında garip bir baba kız ilişkisi kurmuştu, onun yasakladıklarını yapar, onu kandırır, onu kızdırır, hatta bazen ona kızar ve onu asla bitmeyecek bir aşkla severdi.

*** Bir insanı nereden anlayacağın, nasıl tanıyacağın… İnsan dediğin kapalı kutu, alacası içinde, iyi midir kötü müdür, dost mudur, düşman mıdır bilmesi zor… O yüzdendir, herkes birbirini kendince ölçer, kendi terazisinde tartar. Herkesin terazisi de en fazla kendi kadar bir ağarlığı tartar, ben, benden fazlası olanı nasıl tartacağım… Ama Allah´a şükür kötüyü anlarız, nasıl dersen, sözüne değil gözüne bakasaksın… Kötü, başını eğer, gözünü kaçırır, kötünün gözü iyinin gözüne değmez, yanar. Ha, adamın kötülüğü başını eğmeyecek mertebedeyse, iyinin gözüne dik dik bakabiliyorsa, o zaman Allah yardımcın, bileğin kavi olsun.

*** Yaşları kendisinden çok da büyük olmayan bir erkek kardeş kalabalığı arasında büyürken, sırf erkek oldukları için onların kendisinden daha özgür olmalarını, kendisini aşağılamalarını hiç kabullenememiş, onların kollarının kendi kollarından daha güçlü olduğunu, kendisini tuttuklarında onlardan kurtulamadığını fark ettiğinde hırsından günlerce ağlamış ve sonunda onlardan daha güçlü olduğu bir yeri, zekayı keşfetmişti.

O günden sonra zeka onun için erkekleri terbiye ettiği bir kırbaç haline gelmiş, bir erkek kalabalığıyla evin içinde giriştiği “kurtuluş mücadelesinde” kuşandığı yeni silahla hepsini püskürtebildiğini, sindirebildiğini anladıktan sonra gördüğü ilk örneklerin etkisi ile bütün erkeklerin kendisinden daha aptal olduğuna karar verip, kendisine ve zekasına hayran kalmıştı.

***Çektikleri büyük acılardan kurtulamayan insanlar bazen çareyi bir başkasını kurtarmakta, bir başkasının acısını dindirmekte bulurlar, bunu bir dindarın adanmışlığıyla yaparlar.

***….başlık parası alır kızın babası burada. Mal gibi satar yani… Köylünün gencinde para olmaz, nereden olsun… Para ya ağa oğlunda ya ihtiyardadır. Ağa oğlu ağa kızı alır. Köyün kızı köyün ihtiyarına kalır. Kız genç.. İçi fıkırdar, semaver gibi kaynar, eti soğumuş ihtiyarı netsin, gönlünü bir gence kaptırır, kaçar… Bunlar da onları bulup vurur… Sonra da kasıla kasıla namus davası derler.